26 Aralık 2011 Pazartesi

Tebliğ

Bi keresinde sınıfın saf kızlarına romanyadan bir arkadaşımın hatıra olarak verdiği hristiyan cevşenini göstererek ecnebi olduğuma ikna etmiştim. Baba tarafı türk anne tarafım ecnebi, dedelerim haçlı savaşlarında atalarınıza karşı savaşmış falan diye bol keseden attım. Cemaatten geometricide kulak vermiş olmalı ki beni kenara çekip '' Tabi ben saygı duyuyorum ama merak ettiklerin varsa bul beni yardımcı olurum. Konuşalım, belki islama ilgi duymaya başlarsın.'' dediydi. İşte o gün 1500 yıl önce tebliğ yapılan ilk kafir ne hissettiyse bende onu hissettim lan aynısı. Böyle utanıyosun gibi.O kadar tatlı söylüyo ki adam kıramayıp müslüman oluyosun.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Aztekler’de Toplum ve Yönetim Şekli

Aztek kabilesi, Mexico Vadisi’ne yerleştiği sırada, esasen savaşçı, türdeş ve eşitlikçi bir toplum özelliğine sahipti; asker ve çiftçi (ya da avcı ve balıkçı) olan bireyleri gene savaşçı olan, Uitzilopochtli kâhinlerinin yorumcuları, savaşçı rahiplerin otoritesinden başka bir otorite tanımazlardı.
13.yüzyıl sonu ve 16.yüzyılın başı arasında çok derin bir dönüşüm gerçekleşir ve bu dönüşümde iki etki söz konusudur: Komşularının Aztekler üzerindeki kültürel ve siyasal etkisi ve Aztekler’in kendilerinin gerçekleştirdiklerini fetihler.
Aynı şekilde, bir kabile köyü olan Tenochtitlán büyük bir emperyal ve kozmopolit merkeze dönüşmüş ve kabilesi de karmaşık yapıların biçimlendirdiği, bir yönetim ve adliye sistemi olan hiyerarşik bir toplum olmuştu. Farklı halk kategorilerinin yaşam düzeyleri ve toplumdaki statüleri birbirinden çok farklıydı.”

Aztek Halkı

“Kabile içinde yer alan sade yurttaşlar maceualtin ve bunların oluşturduğu gruplardan birine de calpulli denirdi. Maceualli askerlik yapmak ve vergi vermek zorundaydı; angaryadan kaçamazdı. Yolların ve kanalların bakımı ve gözetimi, anıt, bent vb. inşaatları. Buna karşılık evlenme yaşına geldiğinde, yani 20-25 yaş arasında kendisine ev yapması, tarla ve bahçesini ekip biçmesi için bir parsel toprak veriliyordu. Bu toprağı veren ‘calpulli’sinin şefiydi. Mahallesinin ve kentin yoğun dinsel yaşamına katılırdı ve özellikle belli bir yaşa geldiğinde yerel önderin çevresindeki konseyde yerini alırdı. Kız ya da erkek çocukları mahalle okulunda parasız eğitimden yararlanırdı. Vergi verirdi ama yiyecek yardımı, kumaş parçası ve giysi alırdı. Düzenli biçimde (özellikle sekizinci ayda, Uey Tecuilhuitl’de) ya da hükümdar kıtlık, su baskını veya başka bir felaket nedeniyle halka yardım etmeye karar verdiğinde
hırsı ya da şansı olmayan maceualli tüm yaşamını kendi koşullarının dar çerçevesi içinde geçirebilirdi. Gerektiğinde silah altına alınan köylü-asker ama özellikle yaşamını tarlasına ve ailesine adamış bir birey olarak. Ama bu savaşçı ve prestije susamış toplumda, eğitim ve din, insanları kendilerini elitlerin sahip oldukları şöhret ve lüksü getiren askerlik kariyerine doğru itiyordu. Ne kadar mütevazı bir kökenden gelirse gelsin, her Meksikalı en yüksek görevleri üstlenebilirdi. Askeri hiyerarşi her bireyin başarılarına göre belirleniyordu. Kurban etmek amacıyla belli sayıda düşmanı (bir, daha sonra dört olmuştur bu sayı) esir eden savaşçı en üst rütbelere kadar çıkabilirdi. Daha sonra ise liyakatine göre yeni unvanlar verilirdi kendisine, sözgelimi, bazı mücevherler ve amblemler taşıma hakkıyla birlikte önemli ritüel danslara katılma hakkı. Üstleri ve imparator tarafından seçildiği taktirde iki askeri tarikattan birine girebilirdi. Güneşin Askerleri, Kartal şövalyeler ya da Tezcatlipoca savaşçıları jaguar şövalyeler. Nihayet, başkomutan imparatorun hemen altındaki en yüksek komutanlık görevlerinin bir bölümü en yiğit ve en deneyimli savaşçılara verilirdi. Uzak bölgelere yapılan sık ve uzun süreli seferler, imparatorluğun dört bir yanındaki sürekli garnizonların ihtiyaçlarının karşılanması, yönetim mekanizmasının karmaşıklığı birçok Azteki kesinlikle askerlik mesleğini benimsemeye götürüyordu. Rütbeli ya da rütbesiz asker, yönetici, mahkemelerin kararlarını uygulamakla görevli jandarmalar. Ama zamanı geldiğinde ‘emekli olan’ savaşçılar son günlerini sessiz sedasız, kamu hizmetlerinde geçiriyorlardı. Öte yandan, halktan delikanlılar, genç kızlar tanrıların hizmetine verebilirlerdi kendilerini. Sayıları çok fazla ve çok etkili olan din adamları mahalle ‘mabetleri’nden en yüksek din hizmetlerine, iki baş rahiplikten birine kadar yükselebilirlerdi. Askerlik ve din adamlık mesleği dışında halka açık birçok yöneticilik mesleği vardı. Yargıçların emrinde çalışan katipler ve mübaşirler, pazarların düzenini sağlayan görevliler, kentin bakımından ve temizliğinden sorumlu görevliler, ulaklar vb. Nihayet, erkek ya da kadın maceualtin gösterişli olmayan ama iyi kötü saygınlığı olan birçok iş yaparlardı. Gıda maddeleri satışı (İmparator Itzcoatl’ın annesi sebze satardı), içme suyu dağıtımı, marangozluk, kap kacak işleri, örme ve işleme işleri, tuz üretimi, sepicilik vb. Kimileri lagünlerde su kuşları ya da ovalarda ve dağlarda karaca ve tavşan avlardı.


Böylece, özgür, basit yurttaşlar sınıfı Aztek toplumu geliştikçe farklılaşmıştı. Yönetici elit kendisini yenilemek için bu kaynaktan çok büyük ölçüde yararlanıyordu ve en mütevazı Meksikalı yeteneklerinin kendisini günün birinde sosyal merdivenin en süt basamağına taşıyabileceğini umut edebilirdi.”

5 Aralık 2011 Pazartesi

Kezban Dili ve Kültürü

Kezban yurdumuzda saf halde bulunan beşinci elementtir."Biri şu Kezban'a kaşlarını aldırmasını söylesin" cümlesinin yegane sebebidir.Bu isme sahip olupta özünde birer aslı,selin,pelin olan oldukça şanssızdır çünkü fonetikten kaybeden bir isme sahiptir. Misal, şehriban, mihriban, vs... de aynı şekilde kaybediyor.
"Şu an çıkmaya başlasak bile pek değişmeyecek, gene elimi tutamayacaksın" diyen anadolunun bağrından kopmuş ve anadolunun o sert ikliminde yetişmiş, oranın kurallarına göre büyümüştür.
Kezbanlık, gerçekten sıradan bir olay karşısında "ay bunlar da bana asılıyor işte yea" havalarına girmektir.Kezbanlık; ilişkinin ikinci haftasında başlayan evlilik muhabbetleri demektir, özgüvensizlik, baskıya karşı kölelik, özgürlüğe karşı küstahlık ve ihanet, cinsel yönününün iğrençliği ve suçluluk duygusuyla büyümekten dolayı her şeyi bacak arasıyla düşünüp karşısındaki erkek arkadaşı olsa dahi sapık muamelesi yapmaktır.



Ama bu kezbanlar her yerde aynı. Erasmusa gidip Hollanda gibi dünyanın en kral peynirlerinin olduğu bir ülkeye gider, daha geldiğinin 3. gününde yana yakıla ezine peyniri arar.Hay götüne girsin ezine peyniri gibi.. ulan şunun şurasında en fazla 6 ay kalacaksın, dünyanın en baba peynirlerinin olduğu bir yerdesin,çıkarsana tadını?

Finlandiya'ya gider, gelir gelmez nohut bulgur arar. İşte bunu duyduğumda yuh artık ebesinin!! demiştim.Bir değil beş değil, bir sürü varmış bunlardan bir de. Gidip mercimek, bulgur arıyorlar, zor zahmet bir müslüman bakkalında falan bulurlarsa da fiyatını görüp çığlık atıyorlarmış.Hayır gelmişsin güzelim iskandinav ülkesine, bu adamlar ne yer ne içer azıcık merak et, güzelim egzotik meyvelerin tadına bak.Memlekette kilosu 200 liraya satılan dünyanın en gurme mantarlarını pazarda neredeyse beleşe satıyor adamlar.Dünyaca ünlü füme balıklarının, egzotik kutup meyvelerinin, mis gibi çavdar ekmeklerinin, güzelim iskandinav peynirlerinin, karjalanpiirakka'nın memleketinde nohut-bulgur arıyor ya.. hadi alamancıları anladık, adam köyden gelmiş, bir de cahil, içinde domuz vardır diye alman reçelini bile yemez,ama üniversitede okuyan, büyük şehirden giden, elinin altında internet olan kezbana ancak ağız dolusu küfür edilir.Hayır madem böyle yarro gibi takılacaktınız, Erasmus'a ne bok yemeye gittiniz diye sormazlar mı? Oraya gitmeyi gerçekten hakeden, avrupa görmek isteyen, gittiği yerin insanını, kültürünü, mutfağını tanımak isteyen gençlerin hakkını gaspettiniz resmen. Gidin apartman teyzeleriyle gün yapın,orada tıksırana kadar kısır yiyin.
Ve son olarak Kezban anladık sen çok zekisin, çok seksi ve de iyisin. Yanağındaki orgazm alı hiç sönmüyor, zekan sağ olsun ülke aydınlanıyor..

23 Kasım 2011 Çarşamba

Algıda Görecelik

Bir süredir sosyal paylaşım sitelerinde paylaşılan bir söz var.Tam olarak şu "Sıcak kahveyle dolu fincandan çıkan dumanlar kışın güzel görünür, yazın ise kötü. Güzellik göreceli değildir, sadece zaman insanın algılarını değiştirir." Bu sözü ilk okuduğumda "aa harbiden lan" demiştim çünkü ben ne zaman tok olsam çok sevdiğim bir yemek o an için itici gelir.Ne zaman yeni bi ortama girsem başlarda bütün kızlara bok atar ama birazcık ilgi/kızın beni kestiğini görünce "aslında çok iyi kız lan valla bak" derim.İlk günlerde bana soğuk davrandığı için götümden kusur uydurduğum kız bi anda dünyalar tatlısı masum ve güzel bi kızdır artık :)) işte bu spesifik örnek güzelliğin göreceli değil; insanın algılarına bağlı bir şey olduğuna ve zaman+durumun algılara etkisine ibretlik bir örnek,yüce bi yaradanın varlığına kanıt değildir de nedir ey iman edenler?

19 Kasım 2011 Cumartesi

TİTAN

Titanlar, Yunan mitolojisine göre efsanevi Altın Çağ'da dünyayı yönetmiş olan güçlü tanrı ırkıdır.

Genellikle baz alınan Hesiod'un theogonisine göre en başta oniki Titan vardı. Bu Titanlar değişik kavramlarla özdeştirilmiştir. Örnek olarak, okyanus, hafıza, görüntü ve doğal kanun verilebilir. Baştaki oniki Titan daha sonra başka Titanları doğurdular. Bunlardan bazıları Prometheus ve Atlas'tı. Titanlar, babası Uranus'u tahttan atan Kronus tarafından yönetilmiştir. Titanlar ise Olimposlu tanrılar tarafından tahttan indirilmiştir.

On İki Titanın Genel Özellikleri
İlk başta olan, orijinal oniki Titan ve simgeledikleri kavramlar aşağıdaki gibidir:

Kronos -- Zaman.
Okeanos -- Okyanus.
Tethys -- Yeraltı suları.
Hyperion -- Güneş.
Theia -- Görüntü ve değerli taşlar.
Koios -- Akıl ve kuzey kutbu.
Phoebe -- Karanlık ve Gizem.
Rhea -- Cinsel bereket ve dağlık bölgeler.
Mnemosyne -- Hafıza ve hatıra.
Themis -- Yağmur
Kriyus -- savaş ve barış
Iapetos --Ölümlülük,yara ve yaşam süresi.

15 Kasım 2011 Salı

İlk Sahibinden Satılık Hayaller

O güne dair hatırladığım tek şey; sivilceli bir ergenin sınıfa girip "Olm ünivde kızlar teklif ediyomuş ya lan !!" diye bağırmasıydı.Çılgınca ders çalışmaya başlamıştık,artık tam da ailemizin istediği gibi hayırlı evlatlar/örnek öğrencilerdik.Zamanla bu tempoya dayanamayan nice yiğitler telef oldu bu yolda.. Tabi bu süreç çok da uzun sürmedi "Yeter lan !! her şeyin bi adabı var,bizimde giderimiz var kendimizce,bize kız mı yok hacım!! diye kandırmaya başlamıştık kendimizi ama evet ne yazık ki bize kız yoktu..
Günler birbiri ardınca gelip geçerken koca bir devrin sonuna gelmiştik,evet artık ünivliydim.Çok geçmeden kandırıldığımızı anladım.. evet dostlar haince aldatılmış,duygularımızla oynanmıştı.Kendimce "Olsun lan hem bu gaz sayesinde üniv kazandın fena mı oldu" diyerek teselli buluyordum.Diğer tesellim ise İspanyolca sevgimdi.Uzun bi süredir Ünive gidince 2.dil olarak ispanyolca okumak istiyordum.O da olmamıştı önümüzdeki seneler için bana sunulan seçenekler Fransızca ve Almancaydı.Zaten Almanca'yı lisede 3 sene görmüş ama basit cümleler kurma yetisi dahi edinememiş biri olarak üstüne Fransızca'yı da sevmiyordum.Bana göre biraz ipnemsi bir dildi.Artık tutanacak bir dalım kalmamış,hayat felsefem yerle yeksan olmuştu.Kendimi uykuya vermeye başlamıştım,artık yeni doğan bir bebek kadar uyuyor ama o huzuru bir türlü yakalayamıyordum..

14 Kasım 2011 Pazartesi

FarmVille Kahyası Gökhan Çavuş

Bi dönem yakın bi arkadaşımın FarmVille kahyasıydım.Ondan habersiz domuz işine girmiştim.İşleri büyütüp gidicektim buralardan.. Ama olmadı işte gübre bitti mazota zam geldi,1 lira olucak dediler,Texas valisi değişti falan.Sonra bir gün bir küheylanın üzerinde Aşar/öşür vergisi memuru belirdi.. ağam elimde sadece tohumluk buğday ve arpa kaldı,bu sene mahsül iyi vermedi gözünün yağını yiyim ağam dedim.Olmayan şeyin 10da 1i ni mi alıcaksın dememle beraber kırbacını yanağımda hissettim..sonra ne var ne yoksa götürdü zaten.Günler sonra(Farmville günü.bizim dünyamızda 2-3 saat sonra) çiftliğin sahibi derebeyi geldi ya kelleni alırım ya bütün domuzları satarsın deyip bütün sabi sübyan domuzları kasaba verdi.Burası america,özgürlükler ülkesi,mollalar irana dedim diye kovdu beni.İşte o gün küçümsenip fikirlerine önem verilmeyen fakir ama gururlu kahya var ya..hala aynı lan zibidi gibi dolaşıyorum paso :D arada ameleye gidiyorum.Yövmiyeler düşük ama..

Aradığını Bulamayan Ergen Ünivli

Bu şehirde 2.ayım doldu.İlk başlarda her ne kadar yurttaki arkadaşlarımla çok çabuk kaynaşsam da etkinliklerimiz arasında sabahlara kadar çılgın batak partileri verme,8 kişi counter atma,10 abazan kordonda dolaşıp 100 metre çapında kızsız bi bölge yaratmak olsa da buruk bi sevinç vardı içimde.Zamanla kızlı ortamların aranan adamı olmasam da Ceren görünümlü Kezban arkadaşlar edindim kendime :)) gelecek için umutluydum aslında başlarda.Ama daha sonra koca bir sene,hayaliyle kendimizi gazlayıp uğrunda gündüzlerimizi ve gecelerimizi heba ettiğimiz şeyin bu olmadığını düşünmeye başladım.Açıkcası aradığımı bulamamıştım.32 kişilik sınıfımda lisedeki gibi yoklama alınması,her hafta dönem ödevi maiyetinde dolma kalem eşliğinde ödevler yapıyo olmam ve etrafımdaki grup içi asosyalliği-3-4 kişilik gruplar oluşturup başka kimseyle takılmama/Başka kimseyi gruba almama mallığı- üniversiteden soğumama yetmişti.Sırf ünive gidince uzatmaya başladı çok bozuldu yeeaa laflarını duymamak ve imkanım olduğu için geçen seneden saçlarımı uzatmaya başlamamaya rağmen her insandan benzer tepkiler alıyordum.Ünive giden her genç gibi okulun ilk haftasından top sakal bırakmaya niyetli değildim fakat daha sonra ısrarlara ve içimdeki çocuğun tatlı sesine dayanamayarak top sakal bıraktım lakin birde moğol bıyığım vardı.Annem beni Aref'e arkadaşlarımın bir kısmı Cengiz Han'a bir kısmı Altar'ın oğlu Tarkan'a benzetiyordu.Açıkcası artık bende herkes gibiydim ve bu benzetmeler beni ufaktan şizofreniye doğru itiyordu.En son kendimi arkadaşıma "Hain Kostok" diye bağırırken buldum sonrasını hatırlamıyorum zaten.Arada mekanda içerken özellikle Han Kahvesi'ndeyken "Hancı bana şarap kurda da et getir" diye bağırdığım şekliğinde rivayetler dolaşıyo artık bu titanlar yurdunda :D

Titanlar Yurdu Troy

Uzun süredir içimi kemiren blog açma fikri tam da tatilden yurda dönüp yerleştiğim şu sıralarda Dexter ve Çılgın Gitarcı'nın yeni laptoplarını görmemle beraber depreşti ve vakit kaybetmeden yüzsüzlüğün sınırlarını zorlayarak masum maskemi takınıp "hacım vize takvimine bakıcam laptopunu aliyim mi la?" dememle hayat buldu.Buldu da noldu? Sırası mıydı bu zımbırtının? Şu mübarek vize arefesinde ders çalışıyo olmam gerekirken laptop başında "Yeni blogçulara altın tavsiyeler" hedelerini okuyarak sabahlamam ve blog açmakla uğraşmam her ne kadar vizelere vazelinle gitmek zorunda kalmamla sonuçlanacak olsa da ve insan bu sonu bilse de merakla bekliyo işte.Bakalım belkide 12 titandan biri acırda sınav sorularını neyin verir rüyamda.Vermezse ve finallerde de yine bu blog yüzünden sıçarsam ve bütlere kalırsam da skiniz sağolsun titanlarım :)
Bloguma bu adı vermemin nedeni yunan mitinde daşşaklı bi yere sahip olan Troy'un kalıntıları üzerinde yaşayan bir öğrenci olmam.Bunda yunan mitolojisi başta olmak üzere mitolojiye olan ilgim ve şuan 2.üniversitesini okuyan Dexter'ın tüm gece ''Ben de önceki ünivimde mitoloji dersi almıştım herkes kaldı ben geçtim hey gidim hey'' tarzındaki içlenmeleride etkili olmadı desem yalan olur :))